İnsan dünyada hep bir arayış içindedir, bu yüzden kendine bir yer edinememiştir. Evler kurmuş, mülkiyetler edinmiştir belki fakat o arayış hep içinde vardır ve varmak istediği nokta aslında durağan olmayan bir yerdedir. Ben de bu arayışın peşine düşenlerdenim ve o çok sevdiğim yollar beni sürekli farklı noktalara götürdü. Ben bu yollara nasıl düştüm derseniz, hayatım boyunca kendi için yaşayan, kendi için kazanan ve kendi için harcayan zihniyetlerin düşmanı oldum.

Birileri için bir şeyler yapıyorsak, bu bazen komşumuz olur, bazen işyerimizdeki bir arkadaşımız olur, bazen  günlerce sulanmayan sokağımızdaki bir ağaç olur bazen de kıtalar ötesinde temiz suya ulaşamayan Afrikalı insanlar olur, kendimizden bağımsız sadece onlar için yapıyorsak bir anlam ifade eder. Hepsinin altında yatan amaç aslında bizim onlara yardım edebilmemiz, yanlarında olduğumuzu kendilerine hissettirmemiz ve hiçbir menfaat beklemeden bu insani oluşumu evrenselleştirmeye çalışmamızdır. Ben de hep bu şiarla yola çıktım ve bu kez yolum Benin’e düştü.

Afrika’ya dördünce kez gidişim olmasına rağmen en az ilk gidişimdeki kadar heyecanlı idim. Çünkü grup olarak amacımız hep aynıydı ve hep faydalı olmak, oradaki insanların ufak da olsa bir ihtiyacını karşılayabilmekti.

Seyahatimizin ilk gününde bir yetimhaneyi ziyaret ettik ve oradaki çocuklara terlik verdik. Bütün çocukların sıraya girmiş olması bizi şarkılarla karşılamaları çok güzeldi. Beraber eğlendik oyunlar oynadık. Sonrasında yetimhanenin içine girdim ve çok üzüldüm. Yatakhaneleri tamamen toz toprak içinde, yatakları tahtalardan oluşmuş dört ayaklı bir şeydi ve birçoğunun üzerinde ince bir sünger dışında hiçbir şey yoktu. Çok üzüldük ve orada daha fazla çalışmamız gerektiğini, daha fazla yardım etmemiz gerektiğini anladım.

Sonraki gün festivale katıldık. Festivalde genel olarak üzüldüm diyebilirim. Afrika halkını yıllarca sömüren ülkelerin gelip festivale katılması ve Afrika halkının da onlara gösteri düzenlemesi beni üzdü açıkçası. Bu belki o bölgedeki halk için bir gelir kapısı olabilir fakat yıllarca kendilerine her türlü zulmü yapmış insanlara gösteri düzenlemeleri bana çok mantıksız geldi. Aynı gün Ganvie köyünü ziyaret ettik. Ganvie halkı 16.yüzyılda Avrupalı köle tüccarlarından kaçmak için su üzerinde kendilerine hayat kurmuşlar. O zamandan beri su üzerinde yasamaktadırlar. Orada inanların ne kadar zor şartlarda yaşadığını gördüm. Bütün hayatları su üzerinde geçiyor ve bir şekilde buna uyum sağlamışlar. Bir nevi aslında Avrupalı köle tüccarlarına baş kaldırmanın en güzel örneğini asırlardır göstermişler ve göstermeye de devam ediyorlar.

Sonraki gün kurban kesimi, su kuyusu açılışı için yola çıktık. Yolumuzun üzerinde bulunan ve iki ay önce derneğimizin açmış olduğu bir kuyumuzun çalışma durumunu görmek için durduk. Kuyunun yanına gittiğimizde tabelada anne ve babamın ismini gördüğümde hem çok duygulandım hem de çok mutlu oldum. Sadece iki ay önce su kuyusuna bağış yapmıştık ve iki ay içinde su kuyusu açılmıştı bu da derneğimizin ne kadar hızlı çalıştığını bir kez daha gösteriyordu. Daha sonra yeni su kuyularımızı açmak için yola koyulduk. Su kuyusunun olduğu bölgeye gittiğimizde bütün köy halkının su kuyusu etrafında toplandığını gördük. Bizi şarkılar ve danslar eşliğinde karşıladılar. Bizim aslında çok farkında olmadığımız ama suyun onlar için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Su bizim için belki sadece su idi. Ama su onlar için, hayat demek, tarım demek, temiz ve sağlıklı bir yaşam demekti aynı zamanda. Su olmadan aslında hiçbir şeyin yapılamadığını bir kez daha görmüş olduk. Bu yüzden daha çok su kuyusu açmamız gerektiğinin farkına vardık.

Afrika’ya gittiğim ilk günden beri aslında suyun ne kadar önemli olduğunu gördüm. Bana önemli katkıları oldu. Mutfak çeşmemin musluğunun akış hızını azalttım, bulaşıkları makineye atmadan önce sudan geçirmek yerine bulaşık bezi ile sıyırmaya başladım.  Suyu kullanırken daha dikkatli olmaya başladım.

Gittiğimiz birçok bölgede kurban kestik, su kuyuları açtık çocuklara ufak hediyeler verdik. Ve hepsi çocuklarda ayrı bir heyecan oluşturuyordu.

Yetimhane ziyaretlerinde birinde sıcak yemek dağıtımı oldu, kurban kesildi ve çocuklara hediyeler verildi. Daha sonra yetimhane içinde yetimlere erzak ve ekmek dağıtımı yapıldı. Yetimhanede fazla çocuk olduğu için ekmeğin yetmeyeceğini düşündüğümüz için büyük çocuklara tam ekmek daha küçüklere de yarım ekmek verdik. Uzun süre çocuklara yarım ekmek verdikten sonra bir tane büyük bir çocuğa tam ekmek verdim. Çocuk yanlış verdiğimi düşünerek verdiğim ekmeği ikiye bölüp yarısını yanındaki arkadaşına verdi. Bu olaydan çok etkilendim. Yokluk içinde olan ve yetimhanede kalan bu çocuk bu yaşta adil olmayı ve paylaşmayı öğrenmişti.

İki farklı bölgede derneğimiz tarafından açılan dikiş atölyelerini ziyaret ettik. Evet Afrika’da birçok şey yapılabilir fakat sürekli gelir getirecek, kadınlara iş olanağı sağlayacak böyle atölyelerin ne kadar değerli olduğunu gördük. Bununla beraber Afrika’da kalıcı çalışmalar yapmamız gerektiğinin bir kez daha farkına vardık. Dikiş atölyelerinin sayısı arttırılabilir ve daha çok kadının iş sahibi olması sağlanabilir. Örneğin orda kadınların dikmiş olduğu parçalar getirebilir ve bağışçılara gösterilebilir. Bununla beraber kumaş bağışı yapan kişilerin daha çok bağış yapması sağlanabilir.

Afrika’da ekip olarak bir hastane ziyareti yaptık ve bu hastanede ileriye dönük çalışmalar yapmak için gözlemlerde bulunduk. Afrika’da her alanda olduğu gibi maalesef sağlık hizmetleri de çok yetersiz. Aynı yatakta yatan hastalar, hijyenik olmayan koşullar, yetersiz ekipman ve yetersiz alan en çok göze çarpan sıkıntılardı. Öncelikle buralarda hasta yatakları daha konforlu ve daha temiz hale getirilebilir, alanlar birbirinden ayrılabilir. Özellikle eğer bir sağlık seyahati yapacaksak kadınlara ve çocuklara eğitim verilebilir.

Afrika genel olarak her zaman bulunmak isteyeceğim bir yer. Çünkü her zaman yardıma ihtiyacı olan bir yer ve yapılan yardımı sonuna kadar hak ediyor. Bir su kuyusunun açılısında çocukların ve diğer insanların mutluluğunu görmek çok şeye değer. Sevinçleri mutlulukları ve heyecanları olabildiği kadar samimi ve gerçek. Belki birçok şeyden mahrum yaşıyorlar ama genel olarak mutlular ve ufacık şeylerle mutlu olabiliyorlar.

Su kuyusu açılışından dönerken yol üzerinde bir su kuyusu gördük ve bakmak için indik. Su kuyusu yaklaşık dört ay önce açılmış ama sadece iki ay çalışmış daha sonra bozulmuş. Köy halkı bizi görünce hemen başımıza toplandı ve kuyu ile ilgili şikayetlerini anlatmaya başladı. Kuyu Türkiye’de çok tanınan ve bilinen başka bir dernek tarafından açılmış ama bozulmuş. Hatice Hanım kuyunun konumunu aldı ve hemen ilgili dernek ile bağlantıya geçeceğini söyledi. O davranışı beni çok etkiledi. Biz sadece HGL olarak değil öncelikle insan olarak oradaydık ve elimizden gelen her sorunu çözebilmeli idik. Bunu bir kez daha anladım.

Afrika’da kaldığımız yer elbette Türkiye koşulları ile karşılaştırılamaz. Fakat şartlar zor olsa da, soğuk su ile duş alıp grip olsak da, yumurta kaynattığımız cezvede kahve yapıp içsek de(Bunu Hatice Hanım bilmesin J)  bunların hiçbiri bizim için önemli değil.

Ben ya da başkası, biz ya da başkaları her daim Afrika’ya gitmeli orda koşulları iyileştirmeli ve daha da önemlisi Afrika’yı ve önemini, yaşam koşullarını, sömürüleştirilmesini herkese anlatmalıyız . Özellikle bizi ve amacımızı anlayan insanlara Afrika’yı anlatmalı ve farkındalık oluşturmalıyız.  Afrika genel olarak bende bu duyguları oluşturdu ve üzerimde nu etkileri bıraktı

DAHA GİDECEK ÇOK YOLUMUZ VAR, YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VAR.